9.10.2009

Sakın çıkma patika yollara…

Bulunduğumuz durumun değerini bilmektense bulunabileceğimiz durumu düşünerek elimizdekini de harcamak genel bir insanlık huyu sanırım. Nasıl ki çocukken hemen büyük olmak istiyorsak, büyüdüğümüzde de yeniden çocuk olmak istiyoruz. Pek tabii bu durumlarda istemek hissi zamanın önüne geçemediği için de istediğimizle kalıp o anki var oluşumuza geri dönüyoruz.

“küçüğüm daha çok küçüğüm, bu yüzden…”

Yaşlanmak ve büyümek arasında önemli bir fark olduğu yadsınamaz bir gerçek. Zaten belki de yaşlanmamıza rağmen uzun bir süre daha çocuk kalmamızın sebebi de bu; fiziksel olarak büyüsek de, düşüncelerimiz, hayata bakış açımız ve hayallerimiz hala çocuk kalıyor. Aldığımız eğitimin, var olan ve geliştirdiğimiz yeteneklerimizin, hayatta bize geri dönüşlerinin bire bir ve tam verimle olacağını düşünüyor, bütün umutlarımızı hayata saçıp peşlerinden koşmaya çalışıyoruz.

“ne kahraman, ne cesur, ne güzel çocuklardık. her yeni günü ümitle nasıl kucaklardık…”

Büyümek elbette umutların tükenmesi anlamına gelmiyor; daha çok, törpülenmesi, küçülmesi, bir süreliğine nadasa bırakılması gibi bazı umutların. Hatta her yeni günle birlikte yeni umutların gelmesi gibi bir zorunluluğun da olmadığını anlamak belki de büyümek. Bir önceki gün moralimiz bozuk olabilir, sorunlarımız, problemlerimiz olabilir. Bu demek değil ki yeni gelen günle bunların hepsi geçecek, doğan güneş bizim de gecemizi bitirecek. Elbette devam edecek sıkıntılarımız, üzüntülerimiz, hüzünlerimiz.

“çocuklardık, parlak yıldızlardık o zaman…”

Ama yeni gün bize bir işaret aslında, düştüysek yerden kalkmamız gerektiğinin, tökezlediysek de yola devam etmemiz gerektiğinin. Çocukken bunu yapmak kolaydı aslında, çünkü düşsek bile büyüklerimiz elimizden tutar, yola devam etmemizi sağlarlardı. Üstelik çocukken çakıl taşlarına takılsak da, kendimizi yere atsak da, elimizden tutardı elbet birileri. Şimdi ise karanlıkta kayaların arasında dolaşırken, yanımızda ışığımız yoksa düşmemiz durumunda kalkmamız daha zor artık.

“yoksa bendeki çocuk da böyle çaresiz kalacak…”

Pek tabii ki karanlık ve kayalar benzetmesi biraz mübala hali, sonuçta hala ailemiz bizimle ve yanımızda. En az o kadar önemli olarak da, aynı yolda bizimle birlikte yürüyen bir sürü arkadaşımız var. Onlar da benzer zorluklardan geçerek bir yerlere varmaya çalışıyorlar ve tabii ki hem biz onlara, hem de onlar bize yardım edecek zamanı gelince. Sanırım bu durumda büyümek, yardım isteyecek doğru zamanı anlamak. Yani hala çakıl taşlarına takıldığımızda ağlamamak, kendimizi yere atmamak. Biraz da dizlerimizin kanaması, ayaklarımızın şişmesi, paçalarımızın kirlenmesine göz yummak.

“içindeki çocuğa sarıl. sana insanı anlatır…”

Bu da elbette çukura düşsek bile yardım istememek anlamında değil tabii ki. Gerektiğinde birileri bizleri o çukurdan çıkarmalı ki, bir daha düşmeyelim. Büyümek belki de hangi çukurlarda tırmanılabileceğini, hangilerinde de yardım istememiz gerektiğini anlamak. Bir de elbette herkesin farklı mesafede olduğunu da görmek büyümek; bazıları çukurların üzerinden rahatça atlarken, bazıları daha ilk çukuruna bile düşmemiş olabilir. Bu durum yaşla değil yaşantıyla ilerlediği için, biraz da zaman ve inanç tanımak ihtiyacı olanlara belki de büyümek.

“anlatamam gördüklerimi, o neşeli çocuğa…”

Hayatın gerçekleri yüzünden umutlarımızın hepsini kaybetmek de değil büyümek. Büyümek dengelemek galiba hisleri ve gerçekleri, ve istekleri olabilme ihtimallerine göre yeniden gözden geçirmek.

“biz büyüdük ve kirlendi dünya…”

Herşeye rağmen, büyüdükçe içimizdeki çocuğun da kirlendiği, saflığını kaybettiği bir gerçek. Aslında olması gereken de bu zaten, çünkü hayat tertemiz bir yol, bembeyaz bir sayfa değil önümüzde duran. Belki de dünyayı biz kirletmiyoruz ama o bir şekilde zamanla bizi kirletiyor. Büyümek galiba, bu gerçeği kabullenmek, bu duruma alışmak, ve de becerebiliyorsak, bu durumda bile hayattan zevk almak, hayallerimizi takip etmek, bildiklerimizi ve sevdiklerimizi unutmamak.

“yani değişmedim hala, öyle biraz, çocuk kaldım…”

Yine de hayat, biz ne kadar gayret etsek de, her zaman bizi ciddiye almadığına göre, bazen bizim de hayatı ciddiye almamayı, ara sıra, hatta nadiren de olsa, çocuk olabilmeyi bilmemiz lazım. Sanırım büyümek, çocuk da kalabilmek aynı zamanda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder