10.12.2012

Quaresma... Quaresma...

Futbolu fanatik olarak takip etmeme rağmen blog’da bu konuda devamlı yazmamaya çalışıyorum, ancak bugün, benim ve eminim birçok Beşiktaş taraftarı için önemli bir gün oldu, belirtmek, bahsetmek istedim.

Açıkçası bazı oyuncular vardır, adı takımınızla anıldığı zaman “yok canım o da gelmez artık” dersiniz, daha sonra bir bakmışsınız bu futbolcular gerçekten de takımınızda. Hagi, Roberto Carlos, Ortega, Guti… birçok yıldız geldi ve geçti buralardan, hepsi de ayrı ayrı sevildi, bazıları mutlu ayrıldı, bazıları da üzgün.

İşte o ayrılıkların en üzücüsü, elbette Fenerbahçe taraftarları için Alex de Souza olsa da, Beşiktaş’lılar için Ricardo Quaresma oldu. Bugün haberlerde son dakika olarak Porto’yla anlaştığını duyunca içimi buruk bir sevinç kapladı; buruk çünkü artık onu Beşiktaş’ta izleyemeyeceğim, sevinç çünkü burada maruz kaldığı etik ve profesyonellik dışı yaptırımlardan kurtuldu.

Birçok romantik taraftar da var gittiğine sevinen, çünkü Q7’nin kulübe ihanet ettiğini düşünüyorlar. Bu konu uzun ve sıkıcı, çok kavga ettim, hatta küfürleştim arkadaşlarımla bu yüzden, dolayısıyla tekrar açmayı düşünmüyorum. Tek sonuç var, bir yıldız futbolcu daha anlamsız inatlaşmalar ve ufak hesaplar yüzünden heba edildi, ülkemizden ağzında acı bir tatla ayrıldı.

Yeni kulübü Porto’da başarılar diliyorum Quaresma’ya, yolu açık olsun, inşallah orda da güzel futboluna devam eder, biz de buralardan trivela ve rabonalarını izleriz…


22.11.2012

Kırmızı

Lafı çok uzatmadan, sizlerle son şarkımı paylaşmak istiyorum, umarım beğenirsiniz...

18.10.2012

All & Every TV Series...

Bir arkadaşım için şu ana kadar izlediğim tüm dizilerin listesini çıkardım, sonuç korkutucu oldu...

Grimm, Game of Thrones, Warehouse 13, Eureka, Alphas, 30 Rock, American Dad, The Vampire Diaries, Fringe, Family Guy, Haven, Futurama, The Simpsons, The Cleveland Show, Homeland, Modern Family, New Girl, South Park, Teen Wolf, The Middle, The Office, Touch, Workaholics, Happy Endings, Continuum, Blue Mountain State, Community, Terminator: The Sarah Connor Chronicles, The 4400, V, Battlestar Galactica, Caprica, Carnivale, Heroes, Pushing Daisies, Lost, Dexter, Six Feet Under, Arrested Development, Scrubs, Friends, Fraiser, Seinfeld, Legend of The Seeker, Merlin, The Gates, The Nine Lives of Chloe King, Kyle XY, Firefly, Point Pleasant, Chuck, The Reaper, Dollhouse, The Prisoner, The Event, Flashforward, No Ordinary Family, Medium, Supernatural, The Dead Zone, Roswell, Jericho, Smallville, Wonderfalls, CSI: New York, Desperate Housewives, The O.C., Gossip Girl, Gilmore Girls, Nip/Tuck, Rome, How I Met Your Mother, The Big Bang Theory, Kings, Prison Break, Once Upon a Time, My Name is Earl, One Tree Hill, Miss Match, Up All Night, Awkward, Breaking In, Two Guys, a Girl and a Pizza Place, Two & a Half Men, The Triangle, Angels in America, Threshold, True Blood, Married with Children, Malcolm in The Middle, The King of Queens, Sinbad.

Tabii bir de unuttuklarım olabilir...

Bir de toplam zamanı hesaplamak lazım harcanan, ama ona harcayacağım vakitte 2 dizi daha izleyebilirim :)

P.S. evet farkındayım House M.D., 24, Breaking Bad, Suits, The Wire, OZ, The S.H.I.E.L.D. listede yok, çünkü izlemedim.

22.07.2012

The Road Not Taken

Two roads diverged in a yellow wood,
And sorry I could not travel both
And be one traveler, long I stood
And looked down one as far as I could
To where it bent in the undergrowth;

Then took the other, as just as fair,
And having perhaps the better claim
Because it was grassy and wanted wear,
Though as for that the passing there
Had worn them really about the same,

And both that morning equally lay
In leaves no step had trodden black.
Oh, I marked the first for another day!
Yet knowing how way leads on to way
I doubted if I should ever come back.

I shall be telling this with a sigh
Somewhere ages and ages hence:
Two roads diverged in a wood, and I,
I took the one less traveled by,
And that has made all the difference.

Robert Frost (1916)

***

"Ormanda yol ikiye ayrıldı, ve ben,
Daha az gidilmiş olanı seçtim,
Ve bütün farkı yaratan buydu."

15.07.2012

(n)One Love

Efes Pilsen’in sponsorluğunda bu hafta sonu gerçekleşen One Love festivali o kadar rezaletti ki, bu kepazeliği anlatmaya kelimeler yeter mi bilmem, ama yine de doğru kararı vererek gitmeyenler için kısaca açıklamayı denemek lazım.

Öncelikle, organizasyon başlamadan 10 dakika önce festival alanında alkol satışı yapılmayacağı açıklandı; yani herkes çoktan biletlerini almış, hatta organizasyon alanına gelmişken. Bununla birlikte, festival alanında alkol tüketmek de yasak olduğu için, dışarıdan da hiçbir şekilde alkol getirilemedi. Bildiğimiz hava alanlarındaki sıkılıkta ve disiplinde bir güvenlik kontrolünden geçirildi herkes.

Peki sonra n’oldu? İlk gün insanlar festival girişindeki çimlerde, kaldırımlarda ve yollarda alkol aldı. 30 derecenin üstünde sıcakta oturacak yer bulmak için çetin bir mücadeleye girildi; etrafta çöp atacak herhangi bir yer olmadığı için de ne yazık ki bütün alan büyük bir çöplüğe dönüştü. İkinci gün ise zabıta buna ‘önlem’ aldı ve çimlere set çekip buralarda oturmayı yasakladı, otopark dahil birçok yere de ekstra güvenlik ekledi (otopark ücreti 20TL’ydi bu arada, hey maşallah). Bu yüzden de insanlar yol ortasında içmek zorunda kaldı. Polis ve zabıtaların yargılayıcı bakışları altında konserler başlamadan eldeki alkolü son hızla tüketmeye çalışmak anlatılamaz derecede eğlenceli oldu.

Buraya kadar her şey zaten rezalet, ama daha da kötüsü, alkolü ‘haram’ gören Eyüp halkının kurnazları, Tekel’den 3 liraya aldıkları biraları 8 liraya kadar çıkan fiyatlarla sattılar. Namuslu ve etik ticaret anlayışlarıyla bizleri büyüleyen bu insanlara ne zabıta ne polis hiçbir şekilde engel olmadı; ki bunlar hep gözlerinin önünde oldu (zaten satıcılar pazarcı gibi bağırdığı için görülmemeleri mümkün değildi). Biz de öğrenmiş olduk; alkol tüketmek haram, ama ticaretinden haksız kazanç sağlamak değil.

Bir bira markasının sponsor olduğu etkinlikte alkol olmaması, bunun son anda haber verilmesi, insanlara alkol aldırmamak için bütün mercilerin ellerinden geleni yapması, ama en önemlisi insanların seçim özgürlüğüne direkt olarak sınır getirmesinden dolayı bir festivalden çok ilkokul sene sonu şenliğine dönen One Love’la ilgili net olarak şunu söyleyebilirim: daha da One Love’a gelmem; en azından bu anlamsız, son dakika tepeden inme fetvalar kaldırılana kadar.

İyi bir şey yok muydu peki? Vardı elbette; Kaiser Chiefs muhteşem bir performansla sahnenin ne olduğunu, insanların nasıl büyüleneceğini net bir şekilde gösterdi. Performanslarında bira yasağını protesto edip insanlara bira dağıtmaları da bir nevi pastanın çileği oldu.

28.06.2012

Panenka, Trivela, Rabona

Son senelerde futbolla bu kadar haşır neşir olmuşken, topa vuruş şekli ve tekniği hakkında kullanılan afili terimleri de öğrenmek istedim, işte bazıları şu şekilde:

Panenka penaltısı: Euro 2012’de Pirlo ve Sergio Ramos sayesinde yeniden gündeme gelen bu penaltı atışının başlangıcı, 1976 Avrupa Futbol Şampiyonası’na dayanıyor. Finalde oynayan Çekoslovakya ve Batı Almanya, maçta ve sonrasında uzatmalarda 2 - 2 berabere kalınca maç penaltılara kalıyor. 4. penaltıda Almanya golü kaçırınca, son penaltıyı ofansif orta saha Antonin Panenka kullanıyor. Panenka, o zamana kadar hiç görülmemiş bir şekilde, topu köşeye vuracak gibi yapıp kalenin ortasına yavaşça yuvarlayarak kaleci Sepp Maier’i gafil avlıyor.

İşin enteresan kısmı, şu anda Prag kulübü Bohemians 1905’in başkanlığını yapan Panenka, bu fikri zamanında aynı kulüpte oynarken iddiaya girdiği kaleci Zdenek Hruska sayesinde buluyor. Hruska iyi bir kaleci olduğu ve geleneksel penaltıların çoğunu kurtardığı için sürekli kendisine bira ısmarlamak zorunda kalan Panenka, sonunda yaratıcılığını kullanıp bu vuruş şeklini buluyor, kaleciyi yanıltıp golünü atıyor ve iddiayı -ve birayı- kazanıyor.

Trivela vuruşu: Ricardo Quaresma’yla neredeyse bütünleşmiş olan bu vuruş şeklinde futbolcu topa ayağının dışıyla vurarak bu vuruşa has bir falso veriyor; genelde orta yapmak için kullanılan bu stil zaman zaman şut çekmek için de kullanılabiliyor. Zamanında bu vuruşu -bilinçli veya bilinçsiz olarak- sıkça deneyen Ümit Özat, Krampon.net’de kendisiyle yapılan ‘O yapınca trivela, ben yapınca bu ne la’ adlı sahte röportajda Quaresma’yı eleştirerek "Adım Ümit Özat değil de Umito Zat olsaydı şu an çok farklı yerlerde olurdum" dese de, vuruşun ustası elbette Quaresma. Hatta UEFA’nın resmi sitesinde dersini bile veriyor: http://goo.gl/R5BPR

Rabona vuruşu: Zamanında Sergen Yalçın’dan, şimdilerde ise Quaresma’dan bol bol gördüğümüz bu harekette futbolcu topa hareketli ayağını durağan ayağının arkasına atıp çapraz bir pozisyon alarak vuruyor. İngilizce'de ‘crossed-kick’ olarak da geçen bu vuruşun ilk kullanımı ise Arjantin liginde Ricardo Infante tarafından oluyor. Video kayıtlarına geçen ilk rabona ise Pele’ye ait. UEFA’nın sitesinde yine Quaresma tarafından verilen bir rabona dersi de mevcut: http://goo.gl/TK4eA

Aklıma gelen başka terim olmadığı için yazıyı burada bitiriyorum ama buldukça yazmaya devam edeceğim.

31.05.2012

benim hala umudum var (mı?)

Son günlerde tartışılan konularla ilgili daha detaylı birşeyler yazmak istiyorum ama, çok kısaca anlatmam gerekirse, benim gibi nispeten apolitik bir insanın bile tüylerini diken diken eden gelişmeler yaşanıyor.

İşin daha kötü tarafı, herhangi bir biçimde karşıt fikir bildirenler bir şekilde fişlendiği için, insanlar artık düşüncelerini özgürce dile getiremiyor.

En vahim olanı ise, insan haklarına, kişinin ahlakına ve özgür iradesine, görüş ve inanç maskeleri altında açık açık saldırılıyor, verilen tüm kararlar direkt ve tartışmasız olarak taraflı veriliyor, üsluplar gittikçe banalleşiyor ve bu gidişin değil duraklaması, yavaşlaması bile çok zor görünüyor.

Vicdanım sızlamadan, içimden küfür etmeden, başkaları adına, kendileri utanmamalarına rağmen, utanmadan birşey okuyamıyor ve izleyemiyorum.

Bulutlar kapanıyor, hava kararıyor, galiba karanlık bir dönem geliyor.

Oysa ki uyarmıştı Stark'lar "winter is coming" diye; dinlemedik...

17.04.2012

kabahat özürlü

Gönül isterdi ki şu ‘Süper Final’ döneminde yazdığım ilk şey futbolun kendisiyle ilgili olsun ama, dünkü ırkçılık ve bugünkü taraftar taşkınlığı örneklerinden sonra bunun olmayacağı kesin.

Dün ile ilgili iddia şuydu ki, Emre Belözoğlu, Fildişi Sahilleri kökenli futbolcu Didier Zokora’ya “f.cking sh.t negro” demiş. Zokora maçtan sonra olayı açıkladı, Emre LigTV’ye telefonla bağlanıp iddiayı kabul etse de sonra inkar etti, Fenerbahçe kulübü dolaylı yoldan Emre’yi savundu, Trabzon kulübü de Emre’yi federasyona (yani disiplin kuruluna) şikayet etti.

Öncelikle, eğer Emre bu lafı etmemişse ama Zokora yanlış duyup böyle yorumladıysa, Emre’ye haksızlık edilmesin. Hele hele Zokora bunu bir şekilde Emre’ye ve Emre üzerinden Fenerbahçe’ye leke sürmek için uydurduysa o zaman çok ayıp.

AMA… Burada kocaman bir ama demek lazım, ama Emre bu sözü söylediyse…

Maçtaki stres, gerginlik ve sinir ortamı sırasında Emre böyle bir şey demiş olabilir. Yani, cidden ırkçı niyetle söylemiş olmayabilir, ağzına geleni söylerken o kelimeler ağzından çıkmıştır. Böyle bir durumda yapması gereken tek şey, özür dileyip, geri çekilmekti Emre’nin, zaten o zaman olay çok daha çabuk ve etkisiz bir şekilde unutulurdu.

Ama Emre ne yaptı, önce kabul ettiği bu ithamı bir gün sonra reddetti. Ayrıca, bunu Zokora’yla saha içinde sarılıp hallettiklerini, Zokora’nın bunu basına yansıtmasının fırsatçılık olduğunu söyledi. Son olarak, daha önce adının ırkçı hakaret olayına karıştığı Nijerya’lı Joseph Yobo da, Zokora’nın maçtan sonra kendisine bundan bahsetmediğini belirtti.

Şimdi önce şu soruyu sormak lazım: Zokora neden böyle bir şey uydursun? Emre’nin geçmiş hareketlerini aklıma getirip, Zokora’nın böyle bir ithamı uydurmasının anlamsızlığını da düşününce, bu lafın edilmiş olma ihtimali bana daha yüksek geliyor. Elbette benim Fenerbahçe ve Emre hakkındaki negatif hislerim beni buna inanmaya itiyor olabilir, sonuçta görüntüleri inceleyen uzmanlar bunun gerçek olup olmadığına kesin olarak karar vereceklerdir.

Olayın basına yansıması konusunda, maçta olan ve futbolun dışında kalan her türlü olay basına yansıdığı gibi bunun da yansıması gayet doğal, normal ve kesinlikle fırsatçılık değil. Emre’nin Zokora’yı bu şekilde suçlaması da komik ve çaresiz bir tavırdan başka bir şey değil. Maç sonunda olaylar tekrar değerlendirildiğinde cezalar veriliyor, arttırılıyor veya azaltılıyorsa, hatta en ekstrem durumlarda tekrarlanabiliyorsa, ırkçılık gibi son derecede hassas bir konunun, bu tutuma maruz kalmış kişi tarafından yansıtılması bence doğru olan. Maç içinde sarılıp barışmış gözükmeleri, ne edilen lafın ağırlığını yok eder, ne de bu laftan etkilenen kişinin hissiyatını daha önemsiz kılar.

Son olarak, Zokora’nın Yobo’ya bu durumdan bahsetmemiş olmasının birçok sebebi olabilir, bunun bahane olarak sunulması bence gayet saçma.

Olaya yanlı bakıyor olabilirim, zaten eğer olay olmadıysa Emre’ye ve Fenerbahçe’ye haksızlık yapıldığı kesin. Olay olduysa bile ben Emre’nin bunu ırkçı bir inançla söylediğini de düşünmüyorum. Ama olaydan sonraki söylenenler, anlamsız suçlamalar ve ‘hem suçlu hem güçlü’ tarzındaki tavır, benim de konu hakkındaki düşüncemi keskinleştirdi.

Emre’nin ‘özrü kabahatinden beter’ açıklamalarından sonra, Fenerbahçe kulübünün ırkçılığa karşıyız ama Emre’nin yanındayız demesi de beni biraz şaşırttı. Daha anlamsız sebeplerden söz konusu oyuncusunun yanında olmayan kulübün, bu kadar ciddi bir konuda böyle basit bir açıklamayla direkt taraf tutması beni hayal kırıklığına uğrattı.

Son olarak, Luis Suarez ve John Terry’nin ırkçılık konusunda büyük cezalar almaları, konunun ciddiyetinin çok güncel bir kanıtı, emin olamıyorum ama FIFA veya UEFA bu duruma müdahele edebilir. Bekleyip göreceğiz…

20.02.2012

Mansiyon

Latife amacıyla çok lafını ettik ama aslında ben çok beğenmiştim ezgimer'in manzum eserlerini, 2012'nin ilk yazısında paylaşmak istedim...

ŞiZOFRENi

Ben şizofrenik bir kafiye sevdasına tutulan, bir de sana.
Sen, yalnız varoluşuyla değiştiren her şeyi.
Ben dediği dedik, inatçı, her soruya cevabı olan,
Sen hep erteleyen hayatın kirli yüzünü
Ben küçük kanadını açmaya çalışan,
Sığmayacağını bile bile.
Sen yağmura teslim olan
Yanında ben varken bile.
Teslim oluşları hiç sevmem, sana hariç
Ve bu hikaye biter teslim olunduğunda, aşka hariç.

ÇiZGiM

Sana göre ya kesip atmalı
Ya gülmeli çılgınca.
Oysa ben beslenirim
Yüzümdeki o çizgiden,
Bir kahkahayla bir haykırış arasında
Durmadan gelip giden…

Hani yılgın köy minibüsleri vardır
Gidecek yolu hiç bitmeyen
Ve köye her uğrayışta
Herşey farklıdır evvelkinden.

Sandım ki aklını o başıbozuk çizgim çeldi,
Her dönüşünde farklı bir ben…
Oysa sen çoktan içmişsin
Son zehiri, yüzüğünden.

SON

Gidiyorum.
Her adımım kokunu baştan yaratıyor.
Sevip de ayrılanlara dair
Herşey söylenmiş diyorum.
Tasviri var her acının ve izi var her yaranın,
Oysa bu benzemiyor hiçbirine.
Kitabımda buna tanımlanmış bir acı yok,
Ruhumda bundan gayrı delik yok.
Sevinç pastasından küçük dilimi almak
Yetmiyormuş hüzün payını azaltmaya
Ve bir lunaparkta ağlamak
Güldüremiyor beni bugün.

Bir kalem tutuş, bir haykırış bu.
Bir de 
Göremiyorlar ya seni 
Açık kalp ameliyatlarında bile.
Ona şaşıyorum…

...

Kendisine gireceği yeterlilik sınavında başarılar diliyor, darısı başıma diyorum...