6.03.2011

Black Swan

Filmin bittiği anda bu yazıyı yazıyor olsaydım, genelde tek kelimeden oluşan cümleler kurardım: harika, mükemmel, olağanüstü, şaheser, inanılmaz, büyüleyici… Filmi izledikten birkaç saat sonra bu yazıyı yazarken de aslında aynı düşünceleri paylaşıyorum.

Bu senenin önemli filmlerden The Fighter, The Social Network, Inception ve Black Swan’ı izledim. The King’s Speech’i henüz izlemedim, izler miyim ona da emin değilim ama şuna eminim ki, sadece bu sene için değil, son yıllarda izlediğim en muhteşem film kesinlikle Black Swan.

Çok fazla yazmaya gerek yok, Natalie Portman insan üstü bir oyunculuk sergilemiş, aldığı Oscar ödülünü de sonuna kadar hak etmiş. Zaten filmin kadrosu onun dışında da çok sağlam: Winona Ryder, Vincent Cassel, Mila Kunis ve Barbara Hershey. Ancak bu isimler bile Portman’ın fantastik performansını desteklemekten öteye gidemiyor; Portman cidden akıl almaz derecede iyi oynamış. Filmi daha da büyüleyici hale getiren ise, filmin psikolojik gerilim şeklinde gelişmesi ve sonuna kadar da bu gerilimin artarak devam etmesi; böylece yalnızca bir balerinin azminin hikayesini değil, emeklerinin ruhuna yaşattığı travmaları da izlemiş oluyoruz. Filmin fragmanı aşağıda:


Bazı olaylardan etkilendikten sonra sarsılırız, silkeleniriz, titreriz, tüylerimiz diken diken olur. Bu film ise, tabiri caizse, ruhumu duvardan duvara vurup yere fırlattı ve öylece ortada bıraktı; silkinip kendime gelmem gerçekten de vaktimi aldı. Mecazi olarak değil, fiziksel olarak ağzım açıkta kaldı.

Uzun lafın kısası, ne olursa olsun izlenmeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder