10.12.2011

bu yüzden saçmalamam...

Gece 1:30 civarı apartmana girdiğimde, dışarıda yemek yiyen bir kedi gördüğümü sandım. Kapıyı açıp tekrar baktığımda, Duman’a benzeyen, ancak ona göre çok daha dağılmış ve korkak bir kedi gördüm. Bu herhalde o olamaz dedim, ama yüzü ve gözleri, daha soluk olmasına rağmen aynıydı.

Normalde koşarak içeri girdiği kapıdan bir süre girmek bile istemedi; daha doğrusu ben öyle olduğunu sandım, oysa ki içeri girecek gücü bile yokmuş. Zar zor adım atarak içeri girdi, apartmanın girişinde öylesine kalakaldı. Belli ki çok üşümüş, ıslanmış ve yorulmuştu.

Yanına yaklaştığımda normalde yaptığı sevinç tezahüratları yerine çıkardığı acı ve korku dolu sesi, sanırım çok uzun süre unutmayacağım. Daha önce bir kez beni bu kadar parçalayan bir ses çıkarmıştı, o da kuyruğu bir anlık da olsa asansör kapısına sıkıştığında. O anki duygularımın özeti tek kelimeyle korkuydu. Tabii ki şimdiki korkumun yanında o korku anlamsızmış.

Neredeyse her kararda olduğu gibi bu sefer de tek başıma karar veremedim ne yapacağıma ve, eve çıkarak annemi babamı uyandırdım, kedide ciddi bir problem olduğunu söyledim. Babamla hemen aşağı indik ancak kedi ortalıkta yoktu, ben direkt eve dönmeye hazırlanırken babam katlara tek tek bakmamızı önerdi. Ve birinci kata çıktığımızda, koridorun ortasında aynı korkak duruşa tekrar rastladık.

Babam yaklaşınca yine aynı sesi çıkardı Duman, ancak babam onu kucağına aldı ve eve getirdi. Evde su veya yemeğin yanına bile yaklaşmadı, kendini olduğu gibi yere bıraktı ve uyudu. Saat 2’de başlayan bu uyku, evin sevdiği yerlerinde, elbette o haliyle gidebildiği yakınlıkta olanlarda, devam etti.

Normalde kediyi duygusal olarak çok sevse de fiziksel olarak sevmeye çekinen annem, o halini görünce kendisine ‘küçük’ diye hitap etti ve sevmeye başladı, aynı ben ve babam gibi o da acı çektiğini anlamıştı Duman’ın.

Normalde çok sesli ve neşeli bir hayvanın o akşamki halini, özellikle yüzünü ve bakışlarını unutamayacağım; tarifsiz bir yorgunluk, acı çekme ve pes etmişlik.

Nefes alması da çok hızlanmıştı, tabii ki durumun ciddiyetini o zaman anlamadığım için diyaframının, organlarının akciğerine yüklendiğinin ve bu yüzden her nefesinin bir işkence olduğunu fark etmemiştim.

Uyumam mümkün olmadığı için ben de Duman’ın yanına yattım, patisini avucuma aldım ve sabaha kadar öyle bekledim. Yanında olduğumu ve güvende olduğunu hissetmesini, her şeyin yoluna gireceğini düşünmesini istedim. Ben öyle hissetmesem bile o öyle hissetsin istedim, çünkü belki de evde son kez uyuyacaktı, onda da rahat olsun istedim.

Sabah olduğunda, Duman uykusundan uyandığında, biraz hareket etmeye yeltendi, ama canının acıdığını hırıltılardan anlamak mümkündü. Dönmeye çalıştı, ama dönemeyince pes etti ve kendini bıraktı.

Veterinere götürmem gerektiği için kafesini getirdim; evden çıkacağını fark etti, hareket edip uzaklaşmaya çalıştı. O an, normalde onu kafesine sokmak için verdiğim uğraşları özledim. Kafese girdiğinde sadece bir kez itiraz sesi çıkardı, sonra da sustu. Her duygusu için defalarca ve ayrı ayrı ses çıkaran Duman’dan bu kez ses çıkmıyordu. Normalde kafeste götürürken içimi parçalayan itirazlarını duymamak daha da acı vericiydi.

Veterinerdeki işlemler sonunda durumunun ciddi olduğu ve kesinlikle ameliyat olması gerektiği, ama bu ameliyatın da çok riskli olduğu anlatıldı. Maddi konulara geçildiğinde ben zaten duygusal ve zihinsel olarak kopmaya başlamıştım ama, bozuntuya vermeden biraz daha konuştum. Gayet rahat ve güler yüzlü bir biçimde prosedürü onaylayıp iyi günler diledim ve veterinerden çıktım.

Veteriner kapısı kapanır kapanmaz önce gözlerim sonra da yanaklarımın ıslanmasına engel olamadım; zaten kendimi zor tutuyordum, saldım. Eve geldiğimde birkaç saat ağladım, sonra zorla bir şeyler yedim, sonra günün yorgunluğuyla bir süre uykuya bayıldım, uyandığımda da ağlamaya devam ettim.

Hayat çok acımasız gerçekten, şöyle ki; çok gençken dayımı, daha yakın zamanlarda da dedemi, babaannemi ve anneannemi kaybettim. Her birine ayrı ayrı çok üzülsem de, hiçbirinde bugün ağladığım kadar ağlamamıştım. Hayatın acımasız kısmı da bu bence, insan o kadar bencil ki, kaybına en çok üzüldüğü şey bir birey değil bir kedi olabiliyor. Açıkçası kaybettiğim diğer insanlara haksızlık yaptığımı hissediyorum ama, üzüntümü de durduramıyorum.

Ameliyat saati yaklaşmadan veterinere uğrayıp son işlemlere de onay verdim; o zamana kadar manyaklar gibi ağlamış olduğum için gözlerim kuzenimin tabiriyle ‘kurbağa göz’e dönüşmüştü. Zaten veterinere girdiğimde de ağlamamak için kendimi zor tuttum. Ameliyatı yapacak doktorla tanıştım, prosedürün 50 – 50 başarı oranı olduğunu söyledi. Orada da kendimi tuttum ama ameliyattan önce Duman’ı, belki de son kez, görmek istedim.

Daha yanına yaklaştığım an, sessiz bir biçimde ağlamaya başlamıştım bile. Biraz başını sevdim, biraz konuştum ama Duman zaten korku, çaresizlik, ve de verilen ağrı kesicinin sersemliğiyle pek de fark edilmeyecek bir haldeydi. Beni fark etti ama, bir tepki veremedi. Fiziksel ve duygusal olarak dağılsam bile, son görüşüm olma ihtimalim olduğu için, biraz daha durdum. Asistan veteriner bayanın elime sıkıştırdığı mendile teşekkür ederek odadan çıktım.

Yukarıda veteriner doktor iyi olup olmadığımı sordu, çok etkilendiğimi belirterek üzüldü. Daha sonra ameliyat için iyi şanslar dilememi istedi. İyi şanslar… Şansa da bağlıydı demek yaşam veya ölüm…

Eve döndüm ve ameliyatın sonucunu beklemeye başladım; beklediğim telefon geldiğinde çevreme gülümsedim, iyiyim, duyacağım her neyse duymaya hazırım havasında ama, hiç de hazır değildim. Doktor ameliyatın iyi geçtiğini, ancak ilk 24 saatin çok kritik olduğunu söyledi. Teşekkür ettim.

Şu an saat sabah 5:30; Duman önceki akşam 17:30’da ameliyata girmişti, demek ki yarısı bitti. En son duyduğumda, babam kapanmadan veterinere uğramıştı, Duman da anesteziden yavaş yavaş ayılıyordu, iyiydi yani.

Doktora Duman’ı görüp göremeyeceğimi sorunca, ameliyat öncesi etkilenmemi düşünerek, görmememin şimdilik daha iyi olacağını söyledi. Peki dedim.

Şu anki hissiyatım çok karışık; bir yandan devamlı dua ediyorum inşallah iyileşir diye, bir yandan da kendimi kötü ihtimale de hazırlamaya çalışıyorum; acaba gömer miyim, başka bir kedi alır mıyım, alırsam yavru mu alırım sokaktan mı alırım diye.

Ve de tüm bunlar, bunca duygu, bunca yazı, bunca gözyaşı, sadece 1 senedir hayatımda olan bir kedi için…

Hala umudum var gerçi, bu sonlardan kaçış yok ama biraz daha ertelemek istiyorum, bu seferlik, ilk seferlik, son seferlik...

Büyümek zormuş; yaş olarak değil, hayat olarak büyümek. Bir kediden başlayıp birçok insanı düşündüğümde, korkuyorum.

Küçük olmak, küçük kalmak, saçmalamak istiyorum.

Ve bunu isteyerek zaten saçmalıyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder