8.09.2009

a trip down memory lane

Babamın evin ücra köşelerinde bulup boşaltmam için odama koyduğu kolinin içinde, üniversite zamanı ders notlarım dışında, lise zamanından kalan dört zarfa rastladım. Bunlardan ilkinin içinde karneler, ikincisinde ise takdir / teşekkür belgeleri vardı. Ama asıl önemli olanlar, diğer iki zarfın içindekilerdi.

Bu iki zarfın birinin içinde, zamanında okul müdürü tarafından zatıma gönderilmiş olan teşekkür mektupları vardır. Bu teşekkürler, lise orkestrasındaki müzik performansımı kutlamak ve bunların devamını dilemek için yapılmıştı. Zaten lise hayatım boyunca epi topu üç teşekkür mektubu, iki de başarı sertifikası almıştım, ve bunların hepsi müzikle ilgiliydi.

Aslında müzik konusundaki bu kazandıklarım belki de bana bana bir şekilde ipucu vermeye ve beni bir doğrultuda yönlendirmeye çalışmıştı ama…

Hayatımdan ‘keşke’ kelimesini ve onun beraberinde getirdiği mantaliteyi çok uzun süre önce çıkardım. Sonuçta, bugün ve bu anda bulunduğum yerden memnunum, mutluyum ve istisnasız her gün bu durumda olduğum için şükrediyorum. Üstelik geçmişte almadığımıza pişman olduğumuz kararlar belki de düşündüğümüzden çok daha kötü sonuçlanacaktı ve biz o zaman almış olduğumuz kararları almadığımız için bugün pişman olacaktık. Yine de…

Yine de ‘keşke’ kelimesini kullanmasam da, lise ve sonrasında hayatımın aldığı yol ve müziğin merkezden gittikçe uzaklaşıp bir hobiye dönüşmesi, hayatımda ‘belki de’ veya ‘acaba’ dediğim yegane noktalardan biri. Elbette bu uzaklaşmanın en büyük sebebi benim, ama o zamanlar zorunlu olduğunu düşündüğünüz bazı seçimleri yaptıktan sonra geldiğiniz noktadan geriye dönmek mümkün olmuyor, anayoldan çıkıp yan yola sapmak ise -bende olmayan- bir cesaret istiyor. Üstelik beni tanıyanlar bilir, yollar konusunda çok kötüyümdür, en bilindik yolda bile fark etmeden kaybolabilirim.

Sonuçta çelişkiler oluşuyor, hayat da onlarla devam ediyor. Gerçi benim için komik derecede fazla ve iç içe oldu hep bu çelişkiler; lisede en baba fen derslerini alıp üniversitede sınavına Türkçe – Matematik’ten girmek, psikoloji okuyup psikolog olmamaya karar verip iş yaşamı için MBA yapıp ilk iş deneyiminde işten atılıp sonra doktora yapmak, hayatı boyunca akademisyenliğin zorlukları hakkında uyarılıp sonunda belki de akademisyenliğe doğru yol almak… Sanırım müzik de bu çelişkilerin en başında geliyor. Bir şeyi çok sevmek, belki de en çok sevmek, çok iyi yapmak, ama hobi olarak yapmak…

Dediğim gibi, pişman da değilim, üzgün de. Yalnızca düşünceliyim. Biraz anılarda dolaşmanın verdiği hüzün, biraz da bugün müzik konusunda aldığım, sonucu belirsiz teklifin verdiği umut (ve bu teklifin negatif sonuçlanması ihtimalinden duyduğum korku). Her zamanki gibi yani, biraz ondan, biraz bundan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder