26.07.2009

Şiir Yarışması (Haiku)

Narcissus rumuzlu arkadaşımın fark etmemi sağladığı kültürel öğelerden biri de Haiku adlı Japon şiir sanatı. Bu şiir çeşidi, anlatılacak olan durumun en kısa, sade ve öz şekilde anlatılmasını içeriyor. Orijinal dili olan Japonca’da hece ölçüsü, kafiye gibi kesin kuralları olan bu çeşit, uluslar arası alanda bakıldığında daha az kural içeriyor. En önemli kısım, yazılacak şiirin üç mısradan oluşması:

ölüme ne kadar yakın
unutulmaz çocukluğumun
ağır çiçekli ıhlamur ağacı

Diğer önemli husus ise şiirde, herhangi bir şekilde, mevsimsel bir referans olması (örneğin yukarıdaki şiirde bu mevsim göndermesi, ıhlamur ağacının ağır çiçek açtığı zaman olarak yapılmış).

Haiku için, Mainichi Yayınları’nın 12 senedir düzenlemekte olduğu bir yarışma var. Yukarıdaki şiir de Yelda Karataş adlı şair tarafından yazılmış ve yarışmanın 10. senesinde birinci olup büyük ödülü almış. Yarışmaya katılım için herhangi bir önkoşul gerekmiyor, ancak gönderilecek şiirin Japonca, İngilizce veya Fransızca olması lazım. Şairin gönderdiği bu şiirin İngilizce versiyonu da şu şekilde:

closer now to death
the blossom heavy lime tree
my childhood lingers

Yarışmayla ilgili bilgileri Mainichi Haiku Yarışması adresinden bulabilirsiniz. Katılmak için ise Katılım Formu bağlantısını kullanabilirsiniz. Tek yapmanız gereken, gerekli bilgileri doldurup şiirinizi göndermeniz (en fazla iki şiir gönderebiliyorsunuz). Son başvuru tarihi 31 Ağustos.

İnternette çok güzel Haiku örnekleri var. Elbette doğru ve güzel yazması zor bir şiir türü ama çevrenize biraz duyarlı olursanız, doğa olaylarının size hissettirdiklerini fark edebilirseniz ve bunu olabildiğince sade ve yalın anlatabilirseniz, Haiku yazma yolunda önemli bir adım atmış olursunuz. Bence yarışmaya katılın ve şansınızı deneyin, ne de olsa katılım herkese açık. Benim gönderdiğim Haiku denemeleri de şunlar:

I cry when it rains
So that God doesn’t
Feel alone

The rain
Has stopped
My tears have not


İddialı değilim ama aralarında profesyonel şairleri de içeren binlerce katılımın ve alanının uzman isimlerinden oluşan bir jürinin olduğu bu durumda önemli olanın denemek olduğunu düşünüyorum.

23.07.2009

İtiraf et bana

İtiraf.com’un en büyük müdavimlerinden biriyim. Neredeyse her gün aksatmadan okumaya çalışıyorum. Genelde komik veya insanı şaşırtan itiraflara rastlamak mümkün oluyor, elbette bunların gerçek olduğunun 100% garantisi yok ama yine de yaşanan olaylar ne kadar uç noktada olsa da çok imkansız gelmiyor, “Burası Türkiye” deyip olabileceğine kanaat getiriyorsunuz.

Bu hafta okuduğum bir itiraf uzun zamandır en çok güldüğüm ve beğendiğim itiraf oldu. Kendisi şu şekilde:

yakeseryasap, Kadın , 23 , İstanbul
Aile kavramı

"Yalnız mı yaşıyorsun, ailenle mi?" diye sorduğumda, gayet rahat bir şekilde "Ailemle" dedi. Aileden kastının eşi ve kızı olduğunu bir ay sonra anlamış bulunmaktayım.

Gerçekten çok başarılı bir itiraf. Öncelikle kısa ve öz, gereksiz anlatımlar yok. Olay trajikomik aslında ama hem itirafçının anlatım tarzı hem de itirafta bahsedilen kişinin durum konusundaki rahatlığı ve kendince kurnazlığı çok komik.

Açıkçası ben çok güldüm, umarım siz de gülmüşsünüzdür.

17.07.2009

Yaz Şarkıları

Genelde yaz geldiğinde kendi kendimize acaba bu yaz dinleyecek güzel, kıpır kıpır, cıvıl cıvıl şarkı olur mu diye sorarken (tam olarak bu kelimelerle olmasa bile), bu sene son 1 - 2 ay içinde çıkan o kadar çok güzel şarkı var ki, şaşırmamak elde değil. Öncelikle benim çok beğendiklerim şunlar:

Özgün - Zilli, Halil Koçak - Nikah, Kenan Doğulu - Rütbeni Bilicen, Emre Altuğ - Sevişme Onlarla, Gökhan Tepe - Vur, Atiye - Salla, Nil Karaibrahimgil - Seviyorum Sevmiyorum, Yüksek Sadakat - Haydi Gel İçelim

Yukarıda gördüğünüz şarkıların her biri hem yorum, hem düzenleme, hem de güfte & beste olarak çok başarılı. Hepsini tek tek defalarca sıkılmadan dinleyebilirsiniz.

Bunların dışında bir de, yukarıdaki listedekiler kadar güzel olmasa da yine de tatmin edici kalitede olan şarkılar var. Bunlar ise:

Ajda Pekkan - Resim, Nalan - Manyak, Gülben Ergen - Çilekli Sakız, Demet Akalın - Toz Pembe, Ziynet Sali - Hava Hoş, Hande Yener - Hayrola, Murat Boz - Herşeyi Yak, Emir - Ben Sen Olamam, Manga - Dünyanın Sonuna Doğmuşum, Sibel Can - Daha Neler, Akın - Adrenalin

Bir de elbette, hayal kırıklığı yaratan, bir kez dinledikten sonra bir daha dinlemek için çok iyi bir sebep bulmanız gereken şarkılar var. Bunlar da:

Yalın - Ah Be Kardeşim: Her ne kadar klibi çok kaliteli (ve masraflı) bir prodüksiyon olsa da, şarkı vasatlık sınırını geçemiyor. Bir de artık Yalın’ın şarkıdaki en ufak bir tizleşmeyi bile ıkınmayla nezle hali arasında bir sesle söylemesi beni çok rahatsız ediyor; ilk çıktığında belki bu mazur görülebilirdi ama kaç sene geçti (Ellerine Sağlık albümünün 2004’te çıktığını düşünürsek) bir şarkıcı kendini hiç mi geliştirmez yorum konusunda, anlamak zor.

Bengü - İki Melek: Aslında şarkı çok kötü değil ama, herhangi bir seri üretim, hızlı tüketim Serdar Ortaç şarkısı olmaktan öteye gidemiyor. Açık söylemek gerekirse bu tarz mevsimlik, kullan-at şarkılardan bıkmaya başladım. Zaten Serdar Ortaç her sene aynı şarkıları çıkarıp zirveye oturuyor, bir de bunları başka şarkıcılarda dinlemekten gına geldi. Oysa ki ne güzeldi bir zamanlar Bengü’nün şarkıları (Sen Bir Çiçeksin, Güller Yanıyor, Ciddi Ciddi vb).

Nazlı - Beni Yazın: Yeni bir Serdar Ortaç keşfi şarkıcı, yine bir Serdar Ortaç vakası; özelliksiz, yeniliksiz, 'herhangi bir' şarkı.

Yusuf Güney - Heder Oldum Aşkına: Allah aşkına, bu çocuğun söylediği bir şarkıda sözleri anlayabilen var mı? Bütün kelimeleri o kadar yuvarlıyor ki, anlamak mümkün değil. Rafet El Roman tarafından çıkarılan bu şarkıcı, ne yazık ki kendisinden ala ala en gereksiz ve anlamsız özelliği almış; anlaşılmaz ve yanlış telaffuz edilen bir Türkçe. Yorum dışında şarkı da zaten başarısız, o ayrı.

Gökçe - 5 Kuruş: İlk çıktığında ümit vaat etmesine rağmen şarkıları gittikçe tekdüzeleşmişti. Yeni albümde de değişen bir şey olmamış.

Duman - Senden Daha Güzel: Kimse alınıp gücenmesin ama Duman grubu şarkılarını anırarak ve böğürerek söylemeye devam ettikçe bu şarkıların güzel olma şansı ne yazık ki yok.

Eğer biraz da güzel ama yavaş şarkı dinlemek istiyorum diyorsanız, Sıla - İnşallah veya Funda Arar - Yak Gel dinlenebilir. İyi alternatifler ise Meyra - Karar Bize Ait, Teoman - Çoban Yıldızı, Umut Kaya - Mevsimler Geçerken, Kenan Doğulu - Beyaz Yalan, Gökhan Türkmen - Yan Sen veya Ziynet Sali - Beş Çayı olabilir.

11.07.2009

Kalabalık

Gözlerimizi kırptığımızda bile terlediğimiz, teyzelerimizin “evladım yoksa deprem mi olacak” diyeceği kadar sıcak bir hava yaşıyor şu an İstanbul. Ki daha ağustos ayı da gelmedi, eğer o zaman daha da sıcak olursa, ağlamaktan başka çaremiz yok.

Hafta içi nispeten yoğun olmayan bir insan olarak, beni çok şaşırtan bir durum var. Pazartesiden cumaya, gün içinde ne zaman dışarı çıksam, gittiğim her yer bir şekilde ortalamanın üzerinde kalabalık oluyor. Bu elbette kalabalık beni takip ediyor veya ben kalabalık olan yerlere gidiyorum anlamında değil, nereye gitsem, orası kalabalık.

Şöyle bir örnek verelim, çalışan insanların, şirket politikalarına göre 12:00 – 13:00 veya 13:00 – 14:00 arası yemek molasına çıktığını düşünelim. Hadi bir de bunun başına erken çıkma, sonuna da gecikme payı ekleyelim, 11:30 – 14:30 arasına yemek diyelim. En erken işten çıkış saati olarak da 17:00 kabul edersek, vermek istediğim örneğin geçtiği zaman dilimine, yani 14:30 – 17:00 arasına geliyoruz.

Hadi benim işim yok, dolayısıyla o saatlerde boş olduğum için istediğim yerde bulunabiliyorum. Peki geriye kalan ‘kalabalık’ nedir? Bahsettiğim kalabalıkta çocuklardan yaşlılara her yaş grubundan insan bulunuyor. Öğrencileri ve emeklileri çıkarırsak, 25 – 45 yaş arası bir nüfus geriye kalıyor ve inanın bu gruptan yüzlerce insan bu saat diliminde dışarıda. Beşiktaş – Kadıköy seferlerinin bu dilime denk gelenlerinde vapurlar rahat rahat doluyor. Bu saat diliminde Etiler’deki Starbucks’da nerdeyse oturacak yer olmuyor. Yine aynı saat diliminde şehirde arabayla dolaşın, trafiğin olmadığı bir yer bulmak çok zor.

O zaman şu soru aklıma geliyor, kim bu dışarıdaki insanlar? Çok da bir cevap bulamıyorum aslında. Bu durum krizin ve işsizliğin bir sonucu ise, gerçekten çok acı çünkü yüzlerce insan 'teğet geçen' kriz yüzünden evden dışarı yalnızca gezmek için çıkabiliyor. Ayrıca her zaman dile getirilen “Türkiye’nin yüzde bilmem kaçı genç nüfus, şöyle iş gücü böyle gelecek potansiyeli var” tarzı laflar da ne yazık ki tek celsede geçerliliğini yitiriyor. Evet böyle bir nüfus gerçekten var, hatta belki de potansiyel de var ama bu değerlendirilmedikten sonra bahsedilen nüfus kullanılmayan bir kaynak olmaktan öteye gidemiyor.

8.07.2009

Michael Jackson Memorial

Bugün Türkiye saatiyle saat 20:00 civarı Michael Jackson için bir anma & veda töreni düzenlendi. Törende tahmin edilebileceği gibi gerçekten çok etkileyici anlar yaşandı. Töreni izleyememiş olanlar, yeniden izlemek isteyenler veya Türkçe simultane çevirisiz izlemek isteyenler aşağıdaki bağlantıya bakabilirler:



http://www.time.com/time/specials/michael-jackson/ bağlantısında ise Time dergisinin Michael Jackson’la ilgili, gayet başarılı ve detaylı bir şekilde hazırlanmış özel sayfasına ulaşabilirsiniz. Bildiğiniz gibi dergi Michael Jackson’ın ölümü üzerine özel bir sayı da çıkardı.

Bugün dünya bir efsaneyi son yolculuğuna uğurladı. Büyük ihtimalle de bizim jenerasyonun hayatında göreceği son efsane Michael Jackson’dı. Kendisine her neredeyse huzur, çocuklarına da sabır diliyorum. Yazıyı da 11 yaşındaki kızının bugün törende gözyaşları içinde söylediği, belki de Michael Jackson için her şeyden önemli olan sözlerle bitirelim:

“Ever since I was born, daddy has been the best father you could ever imagine.” - Paris Katherine Jackson

4.07.2009

Jackson'a üzülmek

Birkaç gündür en çok yaptığım şey EkşiSözlük’te Michael Jackson’ın ölümüyle ilgili yazılanları okumak, hatta yeri geldiğinde kendi yorumlarımı da yapmak. Bu konuda üç tane giriş yaptım bunları da sizlerle paylaşmak istiyorum.

“932. buraya birçok arkadaş çok güzel şeyler yazmış, hepsine de katılıyorum. tekrar olmasın diye de çok fazla şey yazmak istemiyorum.

ama hala inanamıyorum michael jackson'un öldüğüne. dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü, müziğin de en başarılı insanıydı kendisi. seversiniz sevmezsiniz fark etmez, bazı gerçekleri kabul etmek lazım. her türlü rekorun, zirvenin, başarının sahibiydi; pop müziğin kralıydı.

dünyada bulamadığı huzur içinde yatsın...”

“1246. ölümü hala saçma ve anlamsız geliyor, bir efsane nasıl ölebilir hala inanamıyorum...”

Bu yazdıklarımı gayet dürüst ve o anki duygum ne ise o durum içinde yazdım. Zaten çoğu insan da öyle yapmış. Ama bazıları nedense bu ölüme duyulan üzüntüye saçma sapan tepkiler göstermiş. Bu tepkiler yargılamaktan başlayıp ana avrat küfür etmeye kadar gidiyor. En sonunda ben de bu duruma dayanamadım ve şu son girişi yazdım.

“1450. günlerdir en çok yaptığım şey hergün bu siteye girip michael jackson hakkındaki yeni entryleri okumak. çoğunu da çok hoşuma giderek okuyorum aslında, herkes naif bir şekilde anılarını anlatıyor, çocukluğuna dönüyor, elinden geldiğince üzüntüsünü kelimelere döküp paylaşıyor. ancak bazı entryler ise anlaşılmaz derecede agresif ve itici, ki bunların çoğu da sanatçının kendisine karşı değil, ona üzülen insanlara karşı tepkili.

öncelikle "kör ölür badem gözlü olur" durumuyla michael jackson'un durumunun uzaktan yakından alakası yok. bazı gerçekleri kabul etmek lazım; müziğini, dansını, hareketlerini, kişiliğini, kısacası hiçbir şeyini sevmeyebilirsiniz. ama bu, michael jackson'un hem müzik hem dans konusunda bir çığır açtığı, kendi akımını yarattığı, dünya ve çocukların iyiliği için sayısız iş yaptığı ve yeryüzünde var olmuş, gelmiş geçmiş en ünlü ve en sevilen sanatçılardan biri olduğu gerçeğini değiştirmez. dolayısıyla ne yapılan güzel yorumlarda, ne de hissedilen üzüntüde bir 'yanlışlık' veya 'hak etmeme' durumu asla söz konusu olamaz.

ayrıca bu kadar insanın bu kadar üzülmüş olması bile onun ne kadar büyük biri olduğunu kanıtlamaz mı? nedense ona üzülmek bile bazıları tarafından suç olarak algılanıp eleştiriliyor. örneğin ben de michael jackson'un bir numaralı hayranı değildim, ama bu öldüğü zamanki duyduğum derin üzüntüyü ve döktüğüm göz yaşlarını değiştirmez. bu üzüntülerin sahte olduğunu, çıkarcı olduğunu iddia edenler var. benim, veya michael jackson'a üzülen herhangi birinin böyle bir 'sahte üzülme politikası'ndan ne çıkarı olabilir? bundan ne rant sağlayabilir? bir de 'gerçek' hayran olmayanları eleştirenler var. "müziğini yaşarken dinlemeyenler ölünce dinlemeye başladılar, ne hakla üzülürler" gibi bir anlayışları var. siz gerçekten yaşamınızda var olan herşeyin değerinin her an farkında mısınız? her gün bunlar için şükrediyor musunuz? elbette hayır. insanın yapısında var olanların değerini yok olduktan sonra anlama gerçeği var, tuvalete rahat çıkabilmenin bile bir nimet olduğunu kabız olduğumuzda anlıyoruz. dolayısıyla "ben çok dinlerdin sen az dinlerdin, sen üzülme" gibi birşey demeye de kimsenin hakkı yok. unutmayın ki bu karşılaştırmanın sonu da yok, siz çok 'büyük' hayranıysanız, emin olun ki dünya üzerinde sizden daha 'büyük' hayranı olan da vardır. dolayısıyla herkes istediği gibi üzülebilir, yas tutabilir, ağlayabilir.

bence michael jackson'un ölümüne üzülen gerçekten üzülmüştür, üzülmeyen biri olduğunu da sanmıyorum. çünkü onu dünya üzerinde neredeyse tanımayan yok, hatta eminim evrende dünya dışında da hayat varsa onlar bile tanıyordur kendisini. dolayısıyla kimsenin michael jackson'un ölümüne üzülme hakkını kendinde görüp başkalarında hor görme gibi bir lüksü olamaz, çünkü michael jackson senin benim, o ırkın veya bu dinin, o toplumun veya bu ülkenin sanatçısı değil, tüm dünyanın sanatçısı, dolayısıyla da bütün bu gereksiz ve haksız karşılaştırmaların ve yargıların da üstünde ve ötesinde.

elbette burası bir duygu ve düşünce paylaşma platformu. yani bunların hiçbirine katılmayabilirsiniz. ama eleştirisini ana avrat küfür ederek yapanları da gerçekten yadırgıyorum. ben de günlük hayatta çok küfür ederim ama bu platformda küfür etmek hem saygısız, hem anlamsız, hem de itici bir davranış. eğer illa bir şekilde tepki göstermek veya deşarj olmak zorundaysanız bunu başka yerlerde başka şekillerde yapın, michael jackson'ın ölümüne üzülen insanlara gereksiz laflar atarak değil.

çok uzun oldu sanırım, ama sıkıldım manasız ve boş eleştirileri okumaktan, fikrimi paylaşayım dedim.

umarım michael jackson her nerdeyse huzurlu ve mutludur.”


Evet belki biraz tepkiyle yazmış olabilirim ama, anlamsız ve gereksiz yorumlara da toleransım bir yere kadar. Herkesin kendi fikri olabilir ve buna da saygım var, ama bu fikirler yalandan çamur atmalardan veya hakaretten oluşan yazılarla belirtiliyorsa buna da tepkimi göstermeden edemedim.

Bu arada EkşiSözlük’te Michael Jackson hakkında yazılmış gerçekten çok güzel yazılar var. Bir dahaki yazımda da bunlardan bir derleme yapıp, elbette yazarlarına da referans vererek, burada yayınlamayı düşünüyorum. O zamana kadar sağlıcakla kalın.