24.09.2009

PS3 Slim

Sony firmasının sürecin başlangıcında büyük zararla piyasaya çıkardığı ve uzun süre belini doğrultamayan PlayStation 3 sistemi, yavaş yavaş oturmaya ve kullanıcılar tarafından daha çok tercih edilmeye başladı. Bundaki en büyük etkenlerden biri de, PS3’ün sistem güncellemeleriyle sürekli geliştirilmesi ve de yeni özellikler eklenmesi oldu.

Bir süre öncesine kadar hem fiyat hem de boyut olarak çok büyük olan PS3’ün yeni modeli olan PS3 Slim kısa süre önce piyasaya çıktı, ve hem küçülen boyutu hem de azalan fiyatıyla önemli satış rakamlarına ulaştı.


Yeni PS3’ün en belirgin farkları, önceki modellere göre 33% daha küçük, 36% daha hafif olması ve %34 daha az enerji harcaması. Bunun altında yatan en önemli faktör ise daha önceki sistemlerde 65nm olarak kullanılan IBM tarafından üretilen Cell işlemcisinin yeni sistemlerde 45nm olarak üretilmesi; bunun sonucunda konsol hem daha az ısınıyor, hem de daha az elektrik tüketiyor. Ek olarak yeni PS3, eski modellere oranla (60 veya 80GB) 120 GB gibi daha yüksek bir depolama alanıyla geliyor.


Bu yeni sistemin eksi olarak sayabileceğimiz noktaları ise, önceki bazı modellerde 4 USB girişi bulunurken yeni modelde 2 tane bulunması. Ayrıca, başka bir işletim sistemi yükleme (örn. Linux) seçeneği de yeni sistemde kaldırılmış. PS2 oyunlarına geri uyumluluk olmaması problemi de hala devam ediyor. Bir de ürün, dik olarak kullanılmak için ekstra bir aparata ihtiyaç duyuyor.

Aslında sistemin yurt dışındaki her şeyden de mühim özelliği, fiyatının Amerika’da 299$’a, Avrupa’da da 299€’ya inmiş olması. Ancak Türkiye’deki vergi durumundan dolayı bu fiyat, tek çekim veya nakitte 899TL, diğer tüm opsiyonlarda da 1,000TL’yi buluyor. PS3’ün 2006 yılındaki Türkiye satış fiyatının 1,500TL olduğunu düşünürsek, bu düşüş kesinlikle bekleneni veremiyor.

Elbette PS3’ü yurt dışından alabilirsiniz. Örneğin Amazon Almanya sitesinden (Amazon.de) sipariş verirseniz, ürünü 255€ civarına alabiliyorsunuz. 1 – 2 hafta içinde ürün PTT’ye bağlı olan il paket müdürlüğüne gönderiliyor. Daha sonra size paketinizin geldiği haberi ulaşıyor ve o müdürlüğe gidip (İstanbul şubesi Topkapı’da) konsolunuzu alabiliyorsunuz. Elbette konsol değerli eşya statüsünde olduğu için 10% civarı ek bir vergi de ödemeniz gerekiyor. Ancak bu vergi dahil olunca bile ürün sizin elinize 600TL gibi bir fiyattan geçiyor, ki Türkiye fiyatıyla karşılaştırılınca yurtdışından sipariş etmenin, en azından şu an için, çok daha hesaplı olduğu gerçeği de ortaya çıkıyor.

Sonuç olarak, fiyatı 600TL olarak baz alırsak, yeni PS3 hem fiyat performans olarak hem de yenilenmiş görüntüsü ve özellikleriyle göz doldurmayı başarıyor. Eğer hala PS3’ünüz yoksa veya eskisini değiştirmeyi düşünüyorsanız, kesinlikle tavsiye ediyorum.

13.09.2009

Arabesk forever..!

Bu aralar dinlediğim şarkıların arabeskliği, hatta kaba tabirle kıroluğu beni bile korkutmaya başladı. Ama yapacak da bir şey yok çünkü gerçekten çok güzel şarkılar ve yorumlar çıktı 2009’da, bu dinlediklerim de onlardan bir kaçı.

Örneğin Özcan Deniz’in söylediği iki şarkı var, ikisi de birbirinden güzel. İlki Niran Ünsal’la birlikte söylediği ‘Aklım Hep Sende’ adlı şarkı (http://fizy.com/s/167uk5). Bayağı ağır, duygusal bir şarkı aslında, ama hem iyi bir düet, hem de güzel bir arabesk örneği. Elbette her arabesk şarkıda olduğu gibi bunda da biraz abartı sözler var ama çok normal, sonuçta duyguların ifadesi bu tarz şarkılarda hep uçlarda olduğu için, iğreti durmuyor. Herkese tavsiye ediyorum dinlemesini.

Diğer şarkı ise, daha da arabesk bir şarkı olan ‘Kalp Yarası’ (http://fizy.com/s/1622a3). Aslında bu şarkı tür olarak arabeskin gayrı resmi bir alt türü olan delikanlı şarkıları tarzında. Ve de ben de bu türden şarkıları genelde çok sevmem çünkü gereğinden fazla kıro oluyorlar (bkz. ‘Kralı Gelse’ veya ‘Karagümrük Yanıyor’). Ama ‘Kalp Yarası’ bana bu şarkılardan daha farklı ve daha güzel geldi. Melodik olarak çok farklı değil aslında, dinlerken bazı kısımlarını başka şarkılara benzetebilirsiniz, ama sözleri ve şarkının genel havası alabildiğine iddialı ve orijinal. Dinleyin, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Bir de, Gökhan Türkmen’in söylediği ‘Büyük İnsan’ şarkısının İntizar tarafından yorumlanmış versiyonu var.



Türkmen’in yorumuna alışmış olanlar için bu yorum biraz fazla arabesk gelebilir ama bence sanki şarkının asıl olmak istediği versiyon, İntizar’ın söylediği şekle ve stile daha yakın. Bunu da gayet başarılı buldum (gerçi bunun sebebi benim İntizar’a karşı, ‘Zamansız Ayrılık’ şarkısındaki süper yorumundan dolayı zaafım da olabilir ama…). Fazla arabesk, aşırı, abartı vs. derseniz de katılırım o ayrı, ama ben beğendim.

Son olarak yapacağım yorum: Arabesk forever..!

8.09.2009

a trip down memory lane

Babamın evin ücra köşelerinde bulup boşaltmam için odama koyduğu kolinin içinde, üniversite zamanı ders notlarım dışında, lise zamanından kalan dört zarfa rastladım. Bunlardan ilkinin içinde karneler, ikincisinde ise takdir / teşekkür belgeleri vardı. Ama asıl önemli olanlar, diğer iki zarfın içindekilerdi.

Bu iki zarfın birinin içinde, zamanında okul müdürü tarafından zatıma gönderilmiş olan teşekkür mektupları vardır. Bu teşekkürler, lise orkestrasındaki müzik performansımı kutlamak ve bunların devamını dilemek için yapılmıştı. Zaten lise hayatım boyunca epi topu üç teşekkür mektubu, iki de başarı sertifikası almıştım, ve bunların hepsi müzikle ilgiliydi.

Aslında müzik konusundaki bu kazandıklarım belki de bana bana bir şekilde ipucu vermeye ve beni bir doğrultuda yönlendirmeye çalışmıştı ama…

Hayatımdan ‘keşke’ kelimesini ve onun beraberinde getirdiği mantaliteyi çok uzun süre önce çıkardım. Sonuçta, bugün ve bu anda bulunduğum yerden memnunum, mutluyum ve istisnasız her gün bu durumda olduğum için şükrediyorum. Üstelik geçmişte almadığımıza pişman olduğumuz kararlar belki de düşündüğümüzden çok daha kötü sonuçlanacaktı ve biz o zaman almış olduğumuz kararları almadığımız için bugün pişman olacaktık. Yine de…

Yine de ‘keşke’ kelimesini kullanmasam da, lise ve sonrasında hayatımın aldığı yol ve müziğin merkezden gittikçe uzaklaşıp bir hobiye dönüşmesi, hayatımda ‘belki de’ veya ‘acaba’ dediğim yegane noktalardan biri. Elbette bu uzaklaşmanın en büyük sebebi benim, ama o zamanlar zorunlu olduğunu düşündüğünüz bazı seçimleri yaptıktan sonra geldiğiniz noktadan geriye dönmek mümkün olmuyor, anayoldan çıkıp yan yola sapmak ise -bende olmayan- bir cesaret istiyor. Üstelik beni tanıyanlar bilir, yollar konusunda çok kötüyümdür, en bilindik yolda bile fark etmeden kaybolabilirim.

Sonuçta çelişkiler oluşuyor, hayat da onlarla devam ediyor. Gerçi benim için komik derecede fazla ve iç içe oldu hep bu çelişkiler; lisede en baba fen derslerini alıp üniversitede sınavına Türkçe – Matematik’ten girmek, psikoloji okuyup psikolog olmamaya karar verip iş yaşamı için MBA yapıp ilk iş deneyiminde işten atılıp sonra doktora yapmak, hayatı boyunca akademisyenliğin zorlukları hakkında uyarılıp sonunda belki de akademisyenliğe doğru yol almak… Sanırım müzik de bu çelişkilerin en başında geliyor. Bir şeyi çok sevmek, belki de en çok sevmek, çok iyi yapmak, ama hobi olarak yapmak…

Dediğim gibi, pişman da değilim, üzgün de. Yalnızca düşünceliyim. Biraz anılarda dolaşmanın verdiği hüzün, biraz da bugün müzik konusunda aldığım, sonucu belirsiz teklifin verdiği umut (ve bu teklifin negatif sonuçlanması ihtimalinden duyduğum korku). Her zamanki gibi yani, biraz ondan, biraz bundan.

1.09.2009

İki Melek

Çeşme plajlarından ayağımın tozuyla gelmiş biri olarak hemen sizlere 2009 yazının müzik raporunu sunmak istiyorum. Daha önce de bu konuda bir yazı yazmıştım ama o benim beğenilerim üzerineydi, bu yazı ise tamamen en çok hangi parçanın radyoda, televizyonda ve plajlarda çaldığıyla ilgili.

3 Numara: Ajda Pekkan – Resim (Çalma Oranı 20%)

http://fizy.com/s/15ayr0

Ajda Pekkan gerçekten de her zaman ve her yerde var olacak bir sanatçı. Her çıkışında kendini yenilediği gibi, yorumunu da geliştiriyor. Üstelik zamanın müzik trendlerini çok başarılı bir şekilde yakalayıp kendi yorumlayacağı şarkıları da buna göre seçerek her zaman müziğin ve halkın nabzını tutmayı başarıyor. Bu saatten sonra Ajda Pekkan’ın olmadığı bir pop müzik dünyası düşünmek çok zor. Deniz Baykal CHP’yi bırakabilir, hatta Seda Sayan bundan sonra evlenmeyeceğini bile açıklayabilir, yine de Ajda Pekkan hala şarkı söylüyor olacaktır.

2 Numara: Atiye Deniz – Salla (Çalma Oranı 20%)



21 yaşındaki Atiye Deniz bu yaz yaptığı çıkışla gerçekten de müzik dünyasını salladı. Klibi de şarkısı gibi neşeli olunca, ‘Salla’ bu yaz yoğun bir şekilde çalındı ve dinlendi. Tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.

1 Numara: Bengü – İki Melek (Çalma Oranı 50%)



Bu yazın hakimi olan, imzasını atan, damgasını vuran şarkı, tartışmasız ve rakipsiz bir şekilde Bengü’nün ‘İki Melek’ şarkısı oldu. Bunun sebebi ise, şarkıdaki kitle yakalayıcı Serdar Ortaç faktörünün Bengü’nün düzgün yorumu ve güzelliğiyle birleşmesi oldu. Bengü günlük hayatında ne kadar güzeldir bilemem, ama klipte o kadar güzel ve alımlı çıkmış ki, klip kendini seyirciyi kitleyen bir şekilde izlettiriyor. Üstelik Bengü danslarıyla seksi ve çekici olurken, aynı anda yürek ısıtan gülümsemesiyle şirin olmayı da başarabiliyor. Yorumu ise gayet düzgün ve yerinde, herhangi bir abartılık veya uyumsuzluk yok. Ben yine de Bengü’yü daha güzel şarkılarla dinlemek isterdim ama, yazın bir numarası olduğunu da kabul etmek lazım.

Diğerleri (Çalma Oranı 10%)

Geri kalan çalınma oranını ise Özgün - Zilli, Kenan Doğulu - Rütbeni Bilicen, Emre Altuğ - Sevişme Onlarla, Gökhan Tepe - Vur, Demet Akalın - Toz Pembe, Emir - Ben Sen Olamam, Nazlı - Beni Yazın, Gökhan Türkmen - Yan Sen, Funda Arar - Yak Gel ve Sıla - İnşallah paylaşıyor.