17.05.2009

Avro-Vizyon

Şunu kabul etmeliyiz ki onca önyargı, eleştiri, müdahale ve de bunların sayesinde oluşan moralsizlik ve demotivasyon sonucunda Hadise’nin Eurovision’da dördüncü olabilmesi büyük bir başarıdır. Ne yazık ki ülke olarak yapıcı eleştirinin ne olduğundan haberimiz bile yok; bizde eleştiri, aşağılamaktan başlayıp hakarete kadar giden ve tek amacı eleştirilen şahsı kötülemek olan bir olgu. Hadise için yapılan eleştiriler de ne yazık ki bu genel olgunun dışına çıkamadı ve dolayısı ile kendisi yarışmada minimum moral ve destekle şarkı söyledi. Hadise’nın kıyafeti, performansı, sesi veya yorumu beklenen güzelliğin altındaysa, bunun sorumlusu Hadise değil, ona destek olmak yerine köstek olmayı seçenlerdir. Puanlar verilirken Hadise’nin yüzündeki buruk ifade ve hak ettiği sevinci tam olarak yaşayamaması da bütün bunların üzücü bir sonucudur.

Neyse ki her şeye rağmen yarışmadan başarıyla ayrılarak bu seneyi kurtardık. Yarışmanın adı Eurovision, yani kaba bir çeviriyle Avrupa ‘Vizyon’u. Umarım bundan sonraki yıllarda katılan sanatçılarımıza yarışmanın adına dikkat edilerek davranılır; Almanya şovunda Dita von Teese’e yer verirken biz Hadise’nin tanıtım klibini çok açık olduğu için yasaklamakla uğraşıyorduk. Ayrıca hala katıldığımız şarkı İngilizce olmazsa başarılı olamayız gibi anlamsız bir önyargıya da sahibiz. Türkiye’nin Eurovision’daki en büyük başarısı Sertab Erener’in birinciliği olsa bile, benim gözümde ondan daha da önemli bir başarımız var, Şebnem Paker’in ‘Dinle’ adlı, tamamen Türkçe olan ve Türk ezgi ve sazlarını içeren şarkısıyla elde ettiğimiz üçüncülük. Unutanlar için: http://fizy.com/s/105etj

Değinilmesi gereken başka bir konu daha var. Bildiğiniz gibi ülkemizdeki bazı ‘büyük’ sanatçılar, Eurovision yarışmasını ‘küçük’ görüyorlar ve bu yüzden katılmayı reddediyorlar. Kendilerine sadece iki kelime söylemek istiyorum: Patricia Kaas. Tabiri caizse yaşayan bir efsane olan Kaas, Eurovision’a katılmış isimler arasında gelmiş geçmiş en ünlülerinden biri, ki bu ünü de sesi, yorumu ve duruşuyla sonuna kadar hak ediyor. Yarışmada ilk 10’a girebilmiş olması çok önemli değil, onu bu yarışmada canlı olarak izleyebilmiş olmak bile tüm müzik severler için bir ayrıcalıktı. Çok sade bir kıyafet ve dekorla sahneye çıktı, sade bir şarkı söyledi, şarkının sonunda ise dans edercesine zarif adımlarla selam verdi ve performansını noktaladı. Ama kendisi, o sadeliğiyle tüm izleyenlere adeta karizma dersi verdi; selam vermeden önceki görkemli adımları ve yalnızca asilzadelerde rastlanabilecek derecede ihtişamlı selamı ile izleyenleri tek kelimeyle büyüledi; karizmatik olmaya çalışan, ‘cool’ takılan herkese bu işin nasıl yapılması gerektiğini gösterdi (önce sade olarak tarif ettiğim hareketleri bir cümle sonrasında görkemli olarak nitelemem tezat değil, tam tersine, Kaas, sade hareketlerle o görkemli hisleri verebildiği için tapılası derecede etkileyiciydi).

Tahmin ediyorum ki bundan sonra Türkiye’de hiçbir sanatçı Patricia Kaas gibi bir dünya yıldızının da katılmış olduğu Eurovision’a burun kıvıramayacaktır. Zaten Kaas’a rağmen yarışmayı hala küçümseyebilen ‘sanatçı’lar varsa, kendilerine helal olsun diyor, sanat yaşamlarında başarılar diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder