25.05.2009

Madalya

Beşiktaş – Kadıköy vapuruna binmeden önce dikkatimi çekmişti. Soluk kahverengi pantolonu, aynı renkteki biraz büyükçe ceketi ve lacivert t-shirt’üyle iskelenin önünde dolanıyordu. Ceketinin sağ üst kısmında madalyaya benzer, altın renginde bir cisim asılıydı. Hafif aksak adımlar ve kambur bir duruşla yürüyerek vapura bindi.

Vapur onun her zaman bindiği vapurlardan değildi, belediyenin yeni hizmete soktuğu daha büyük, daha ferah ve daha temizlerdendi. Dışarıdan giderek vapurun ucuna doğru ilerledi, vapur hareket etmeye başlayınca da kenardaki demirlerden birine tutundu ve denizi seyretmeye başladı.

Kısa bir süre sonra demirleri tutmayı bıraktı. Herkesin duyabileceği yükseklikte bir sesle Türk Sanat Müziği’nden bir şarkı söylemeye başladı. Söylerken ellerini ve kollarını bir orkestra şefi gibi sağa sola sallayarak kendi şarkısına eşlik etti. Duruşu da dikleşmişti, vapur yavaş yavaş denizin ortasına ilerlerken, ellerini iki yana açtı, dalgaların gürültüsüne, koskoca denize meydan okurcasına daha da bağırarak şarkı söylemeye başladı. Birçok insan ona garip bakışlarla bakıyordu, bazıları gülerek, bazıları acıyarak. Onun ise dünya umurunda değildi, boğazın eşsiz manzarasına karşı serenat yapıyordu, yüzünde genç bir mutluluk, gözlerinde huzur, göğsünde madalya, aklında eski günlerin ihtişamıyla.

Yolculuk bittiğinde aksak adımlarla vapurdan indi, Kadıköy iskelesinde dolanmaya başladı. Beli kamburlaştı, yüzündeki çizgiler biraz daha belirginleşti. Beşiktaş seferini beklemeye başladı…

1 yorum:

  1. gecen gece okudugumda daha derinden etkilemisti. gunun bu saatlerinde, kalabaligin gurultusunde okuyunca da; ne kadar ozendigimi hissettim.
    yine de her ikisinde de tuylerimi diken diken yapmaya yetti..
    tesekkur ederim Ahmet.

    YanıtlaSil