6.03.2009

Dahası var mı..?

İnsan olarak çok genel bir huyumuz var. Kendi yaşantımızın doğrularını geri kalan herkes için de genelliyoruz ve bu doğrulardan şaştıkları an yargılamaya başlıyoruz. Dolayısı ile insanların şikayetlerini / mutsuzluklarını birer lüks olarak algılıyor ve “biz de bunları yaşadık, dayan biraz, geçer” şeklinde geçiştiriyoruz. Hatta öyle ki, biz yaşadık ya, onlar da yaşasın, niye mutlu olsunlar ki acı çekmeden diye düşündüğümüz bile oluyordur, ve bu düşüncelerle insanları yönlendiriyoruz. Koşulsuz, fedakarlık yapmadan veya birşeylerden vazgeçmeden de bazen mutlu olunabileceği düşüncesi aklımızın ucundan bile geçmiyor.

Sonra n’oluyor? Birileri mutsuzluktan ağır depresyona giriyor, ya da her gece ağlamaya başlıyor, ya da kırıp döküyor, çevresindekileri üzüyor, ortalığı dağıtıyor, ya da işi gücü, hayatı, zevkleri bırakıp dünyadan kaçıyor. O zaman da şaşırıp nasıl olur böyle birşey, hiç de anlamamıştım diyoruz. Ve ancak o zaman demek ki birşeyler yanlışmış diyor, anlıyor ve kabulleniyoruz. Çoğunlukla da iş işten geçmiş oluyor...

Böyle kocaman iniş ve çıkışların insanı olmadım hiçbir zaman. Böyle bir kriz de ne yaşadım ne de yaşattım daha önce. Mutlu olduğum zaman da mutsuz olduğum zaman da baştan hissettirdim ve ona göre davrandım. Üstelik çevremdekiler de mutsuzsa uyardım ve bu konuda birşey yapmaları gerektiğini, yoksa sonunda mutsuzluktan patlayacaklarını, ve bu patlamaların onlar için çok zararlı olacağını söyledim. Çünkü öyle de olur çoğunlukla, insan küçük sıyrıklarla atlatırsa savaşlarını onlar bir şekilde iyileşir, ama büyük yaralanmalar iyileşse bile izi kalır, ve bedende kalan izler önemsiz olsa da ruhta kalan izler öyle değildir, içine atıldıkça derinleşir.

Şu anda çok da mutlu olmadığımı zaten çoğu insan biliyor; bir kısmı bu konuda birşeyler yap derken diğer bir kısmı da sabret geçer veya şu an krizdesin / depresyondasın o yüzden böyle diyorsun diye tavsiyede bulunuyor. Bazen nedense psikoloji mezunu olduğumu, herşeyi çok düşündüğümü ve kendimi herkesten çok yargıladığımı / suçladığımı unutuyorlar gibi geliyor (ya da ben bunlara sığınarak yakındıklarımın doğruluğuna kulp arıyorum). Açık ve net söylemek gerekirse, depresyonda değilim, krizde de değilim, ama isyandayım biraz, belki alışamadım, belki de gerçekten mutsuzum. Ve bu konuda önlemimi hemen almak, şu an harekete geçmek istiyorum, durum daha kötü olmadan. Ama bu isteğimi bazıları lüks görüyor, pes etmek görüyor (belki de gerçekten de öyle, ben de emin değilim henüz). Oysa ki çevremdekiler ağlama krizlerine girince veya herşeyi bırakıp hayattan vazgeçince o zaman anlayış gösteriliyor, çünkü artık yoğun mutsuzluklarının çok bariz ve reddedilemez olduğu belli oluyor.

Ben de o yolda, istemeden de olsa ilerliyor gibi hissediyorum. Birşeyleri değiştirmek, insanların anlamasını sağlamak için, illa delirmek, olay çıkarmak, kriz yaratmak mı lazım? Elbette ki bunun olmasına izin vermem ve tabii ki yapmam ama, ne yazık ki böyle şeylere alışmışız, herşeyi çok geç olduktan ve kocaman pişmanlıklar yaşadıktan / yaşattıktan sonra anlamaya, gözümüzü o zaman açmaya. Ve bu mantaliteden artık çok yoruldum. Duygularımızı paylaşmamaya, içimize atmaya o kadar alıştırılmışız ki, bunu yapmamız garip / aciz görülüyor. Oysa ki herkes unutuyor, hepimiz insanız, ve hayata mutsuzluklukları biriktirmeye değil mutlulukları yaşamaya geliyoruz. Ve bunu yapabilmek bizim elimizde olmasına rağmen, ailemiz, arkadaşlarımız, patronlarımız ne der diye düşünüp yapamıyoruz.

Levent Yüksel’in bir şarkısında bir söz geçiyor, ve de herşeyi en güzel o açıklıyor:

“Mutsuzsun... dahası var mı..?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder