Sanırım cuma günü yayınlanan Beyaz Show programı son yıllardaki en güzel televizyon programı olmuştur. Kendisi türküleri çok seven hatta albüm bile çıkaran Beyazıt Öztürk bu programda bir türkü gecesi yaptı; konukları da Hüseyin Turan, Sevcan Orhan, Çetin Akdeniz, Ali Çakar ve Ümit Tokcan’dı (programı izlemek için bkz: http://canlidizi.com/Beyaz-Show-Izle_301_1239919200.html)
Hüseyin Turan zaten neredeyse herkesin tanıdığı, yorumu da sesi de çok güzel olan bir sanatçı. Sevcan Orhan ise 27 yaşında olmasına rağmen şimdiden halk müziğinin çok önemli seslerinden biri olmuş durumda. Onun da sesi ve yorumu çok etkileyici, üstelik güler yüzlü, sevimli, alımlı ve duruş sahibi bir şarkıcı, yani her anlamda sahneye çok yakışıyor. Kendisini izlemek hem zevkli, hem insana huzur veriyor, hem de insanın yüzünü güldürüyor. Çetin Akdeniz daha halk ozanı tipinde bir sanatçı, kalın sesiyle türküleri söylerken bir yandan da bariz bir şekilde virtüözü olduğu sazını konuşturuyor. Ümit Tokcan biraz daha eskilerden; çok ünlü bir TRT sanatçısı, zaten halk müziğinin duayenlerinden biri olarak anılıyor. Ali Çakar ise yeni Türk Halk Müziği yorumcularından, güzel ve tiz bir sesi var ve bu konuda iyi eğitimli olduğu her halinden belli çünkü sesini çok iyi kullanıyor.
Programı izlerken bir süre sonra fark ettim ki türkülere ben de eşlik etmeye başlamışım, hareketli olanlarda elim kolum oynuyor ve yüzümde dışarıdan bakıldığında ‘hayran’ olarak tanımlanabilecek bir gülümser ifade var (izleyenler görmüştür, aynı ifade Beyaz’ın yüzünde de vardı). Bu hayranlık elbette bireyleri içerse de daha genel anlamda müziğin büyüsüne olan hayranlık.
Müzik gerçekten de harika bir şey; kendi içinde çok farklı bir dinamiği ve ahengi var. Beraber müzik yapmış insanlar bunu çok iyi bilirler; eğer bu kişiler iyi müzik yapıyorsa ve birbirlerini anlıyorsa, işte o zaman hem yapılan işten alınan zevk hem de sonucunda ortaya çıkan eser muhteşem oluyor. Bu programda da aynı şey çok güçlü bir şekilde hissediliyordu.
Programın normal bitiş saati 2:00 olmasına rağmen 3:10 civarı bitti, o da konuklar devam etmek istemesine rağmen seyircilerin bir kısmı uyku moduna geçtiği için. Ben de program bittiği an o heyecanla bu yazıyı yazdım. Bir yandan da uzun süren hastalığımdan dolayı öksürmekten zarar görmüş boğazımı düşündüm ve şarkı söylemeyi ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Aynı zamanda Ali Çakar’ın onca üstat yanındaki rahatlığına, danslarına ve eşlik edişine hayran kaldım; kendimde bu konulardaki eksikleri ve nasıl kapatabileceğimi düşündüm. Hüseyin Turan’ın mütevaziliğini düşündüm, aralarındaki en ünlü isim olmasına rağmen birçok şarkıda eşlik etmekle yetindi, hatta Beyaz’ın yanına gitti, onun da söylemesini sağladı. Çetin Akdeniz’in kendinden geçmiş bir şekilde saz çalışını düşündüm; sanırım bir çalgıyı bu kadar iyi çalınca bir süre sonra çalgı vücudunuzun ve benliğinizin bir parçası oluyor, tıpkı kendi sesiniz gibi. Sevcan Orhan’ın başarısını düşündüm, benden yalnızca 2 yaş büyük ama hem bulunduğu yer çok önemli, hem de o yeri sonuna kadar hak ediyor. Ve de Ümit Tokcan’ın mutluluğunu ve huzurunu düşündüm, yeni nesillere halk müziğini sevdirecek, işini iyi yapan, başarılı sanatçılar bıraktığı için.
Kısmet olur da belki bir gün biz de Beyaz Show’a çıkarız; Ece’nin güzel sesine absen’in kemanı, CanBey’in gitarı ve Narcissus’un piyanosu eşlik eder; benim naçizane sesim de ara ara duyulur. Hatta belki programda bir de deneyimli isim olur, Levent Yüksel mesela, onunla birlikte şarkılar söyleriz.
Ama olmazsa da çok önemli değil, çünkü müzik gerçekten de harika bir şey, ve sevdiğin insanlarla birlikte müzik yapıyor olmak bile yeterli. Gerisi teferruat…
Hüseyin Turan zaten neredeyse herkesin tanıdığı, yorumu da sesi de çok güzel olan bir sanatçı. Sevcan Orhan ise 27 yaşında olmasına rağmen şimdiden halk müziğinin çok önemli seslerinden biri olmuş durumda. Onun da sesi ve yorumu çok etkileyici, üstelik güler yüzlü, sevimli, alımlı ve duruş sahibi bir şarkıcı, yani her anlamda sahneye çok yakışıyor. Kendisini izlemek hem zevkli, hem insana huzur veriyor, hem de insanın yüzünü güldürüyor. Çetin Akdeniz daha halk ozanı tipinde bir sanatçı, kalın sesiyle türküleri söylerken bir yandan da bariz bir şekilde virtüözü olduğu sazını konuşturuyor. Ümit Tokcan biraz daha eskilerden; çok ünlü bir TRT sanatçısı, zaten halk müziğinin duayenlerinden biri olarak anılıyor. Ali Çakar ise yeni Türk Halk Müziği yorumcularından, güzel ve tiz bir sesi var ve bu konuda iyi eğitimli olduğu her halinden belli çünkü sesini çok iyi kullanıyor.
Programı izlerken bir süre sonra fark ettim ki türkülere ben de eşlik etmeye başlamışım, hareketli olanlarda elim kolum oynuyor ve yüzümde dışarıdan bakıldığında ‘hayran’ olarak tanımlanabilecek bir gülümser ifade var (izleyenler görmüştür, aynı ifade Beyaz’ın yüzünde de vardı). Bu hayranlık elbette bireyleri içerse de daha genel anlamda müziğin büyüsüne olan hayranlık.
Müzik gerçekten de harika bir şey; kendi içinde çok farklı bir dinamiği ve ahengi var. Beraber müzik yapmış insanlar bunu çok iyi bilirler; eğer bu kişiler iyi müzik yapıyorsa ve birbirlerini anlıyorsa, işte o zaman hem yapılan işten alınan zevk hem de sonucunda ortaya çıkan eser muhteşem oluyor. Bu programda da aynı şey çok güçlü bir şekilde hissediliyordu.
Programın normal bitiş saati 2:00 olmasına rağmen 3:10 civarı bitti, o da konuklar devam etmek istemesine rağmen seyircilerin bir kısmı uyku moduna geçtiği için. Ben de program bittiği an o heyecanla bu yazıyı yazdım. Bir yandan da uzun süren hastalığımdan dolayı öksürmekten zarar görmüş boğazımı düşündüm ve şarkı söylemeyi ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Aynı zamanda Ali Çakar’ın onca üstat yanındaki rahatlığına, danslarına ve eşlik edişine hayran kaldım; kendimde bu konulardaki eksikleri ve nasıl kapatabileceğimi düşündüm. Hüseyin Turan’ın mütevaziliğini düşündüm, aralarındaki en ünlü isim olmasına rağmen birçok şarkıda eşlik etmekle yetindi, hatta Beyaz’ın yanına gitti, onun da söylemesini sağladı. Çetin Akdeniz’in kendinden geçmiş bir şekilde saz çalışını düşündüm; sanırım bir çalgıyı bu kadar iyi çalınca bir süre sonra çalgı vücudunuzun ve benliğinizin bir parçası oluyor, tıpkı kendi sesiniz gibi. Sevcan Orhan’ın başarısını düşündüm, benden yalnızca 2 yaş büyük ama hem bulunduğu yer çok önemli, hem de o yeri sonuna kadar hak ediyor. Ve de Ümit Tokcan’ın mutluluğunu ve huzurunu düşündüm, yeni nesillere halk müziğini sevdirecek, işini iyi yapan, başarılı sanatçılar bıraktığı için.
Kısmet olur da belki bir gün biz de Beyaz Show’a çıkarız; Ece’nin güzel sesine absen’in kemanı, CanBey’in gitarı ve Narcissus’un piyanosu eşlik eder; benim naçizane sesim de ara ara duyulur. Hatta belki programda bir de deneyimli isim olur, Levent Yüksel mesela, onunla birlikte şarkılar söyleriz.
Ama olmazsa da çok önemli değil, çünkü müzik gerçekten de harika bir şey, ve sevdiğin insanlarla birlikte müzik yapıyor olmak bile yeterli. Gerisi teferruat…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder