15.02.2009

Büyülense yeniden dünya

Bir şekilde olayların var olan durumu değiştirip daha güzel hale getirmesini bekliyorum. Bir nevi mucize ümidi aslında benimkisi. Şu an var olan durum iyi veya kötü olduğundan da değil, yalnızca elimdekinin değerini bilmeme belirtisi.

İş yaşamına başlarken birçok kişiden “Kısa sürede alışırsın” sözünü duymuştum. Aslında bir anlamda teselli olarak söylenen bu sözün ben zaten başından itibaren bilincindeydim. En büyük kayıplara bile alışan insanın, iş yaşamı gibi bir rutine alışamaması zaten mümkün değil. Ancak benim sorguladığım, bu düzene alışmanın gerçekten gerekli olması veya olmaması durumu. Zamanında toplumlar monarşik düzenlere veya tiranilere de alışmış sonuçta, ancak bu o düzenlerin doğru olduğu anlamına gelmiyor. İş yaşamı da bana öyle geliyor ki, zorunluluktan ibaret bir düzen getiriyor.

“Alışmak sevmekten daha zor geliyor”

Biraz arabesk bir geçiş oldu ama, tam tersi bir durum geçerli aslında iş hayatı için, alışması kolay, sevmesi çok zor. Hatta sevmek gibi bir durum imkanlı mı ona da henüz emin değilim. İşe başlamadan önce boş vaktin çokluğundan yakınan insan, işe başladığında da bu vaktin azlığından yakınıyor. Bu durumun başlıca sebebi, iş hayatının kişisel zamanı çok büyük ve dengesiz bir ölçekte sömürmesi. Bu yüzden de kişinin kendine ayıracak zamanı kalmıyor. En azından ben bu aralar öyle hissediyorum. Öyle bir his ki bu, var olan her dakikayı kendine ayırmak istiyor insan, ve neyi yapmayı seviyorsa onu yapmak istiyor sadece. Bu yüzdendir ki istememe rağmen spora başlayabilmiş değilim, ve de uyumaktan ve gezmekten, şan dersine de bir süredir gidemiyorum. İşin zorlayıcı yanı, sürece her ne kadar alışmaya çalışsam da bir yandan devamlı “daha başka, daha güzel, daha özgür bir hayat olmalı” diyorum içimden. Sonra da bu tarz bir hayatın var olma olasılığını düşünüp, düşünmekten vazgeçiyorum, çünkü piyango çıkmadıkça çok da mümkün değil böyle bir gerçeklik.

“Biz büyüdük ve kirlendi dünya”

Öyle oldu galiba. Hırslarımızla, gururumuzla ve rekabet anlayışımızla çocukluktan kalan bütün saflıkları harcadık, geriye, amacı yalnızca ilerleyip yükselmek, ve bu uğurda ardında kalanları gözetmemek olan bir yaşam kaldı. Üstelik çevremizdeki herkes bu şartlarda ve anlayışta olduğu için, hırslarımız çoğunlukla tatminsiz kalıyor; herkesin bu kriterlerde başarılı olması mümkün değil çünkü. Dolayısıyla da daha küçük başarılara yönlendiriyoruz kendimizi. Hele ki bir de o durumlarda da başarısız olunursa, insanın iyice siniri bozuluyor. Bu yüzdendir ki anlamsız bir bilgisayar oyununda bile yenilince, yenildiğim kişi bir arkadaşım olsa bile, ne kadar belli etmemeye çalışsam da, sinirlerim bozuluyor; ne yenilmeye, ne de kaybetmeye tahammülüm kalmamış bu aralar.

“Bir karanfil, yağsa yağmur, büyülense yeniden dünya”

Bu günlerde çok yağmur yağıyor, güzel de yağıyor aslında ama, henüz eski büyüsünü geri kazanmadı dünya benim için. Kararsızlıklar, zamansızlıklar, endişeler ve kıskançlıklar arasında geçen günleri sayabiliyorum yalnızca. Galiba bir süre daha bekleyeceğim o tılsımın geri dönüşünü…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder